Üstad Hüseyin Nilah Adsız diyor ki ;
Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
Koşar adım gitmeli onların arkasından.
Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.
Biz, bugün burada bir daha dönmemek üzere gidenlerin tarihin yazdığı en gerçek, en şerefli kahramanları yadetmek üzere Çanakkale Şehitlerimizi hatırlamak üzere huzurunuzdayız.
95 yıl önce, çok değil 95 yıl önce yüz binlerce vatan evladı, bu vatanın bedelini ödemek üzere Çanakkale’ye çağrılmıştır.
Amacımız geçmişteki savaşların zaferleri ile mutlu olmak değil. Eğer amaç vatan savunması ise, eğer amaç hürriyet davası ise, bir ölüm kalım mücadelesi ise buna savaş diyemezsiniz. Ve bunu anlatmak boynumuzun borcudur. Çünkü vatan dediğimiz bu toprak diyeti ağır ödenmiş bir topraktır.
Bana deselerdi ki Çanakkale’yi üç kelime ile anlat; derdim ki geldiler, gördüler, döndüler!
Evet geldiler; 1915, Birinci Dünya Savaşı… Osmanlı Devleti dünyanın en büyük devletleri ile mücadele ediyor. İngiltere, Fransa, Rusya beraberinde getirdikleri binlerce sömürge askeri, Osmanlı’nın kalbine giden Boğaz yoluna pençelerini taktı. Çünkü amaçları şuydu, İstanbul’du, Başkent İstanbul alınırsa Osmanlı tarihe karışır, Türk milleti bu topraklardan atılacaktı.
Geldiler, ama ben diyorum ki gördüler!
Çanakkale’yi Çanakkale yapan gelenler değildir. Onlar 1071’den beri geliyorlar. Bin yıldır bu milleti bu topraklardan atmak için geliyorlar. Ha, bu sefer topyekûn geldiler. Gemileriyle, toplarıyla tüfekleriyle geldiler.
Çanakkale’yi, Çanakkale yapan gelenler değil, Çanakkale’yi Çanakkale yapan, gelenleri karşılayan asil ruhtur.
O öyle bir ruhtur ki çelik, çelik ve barut... İnancın, imanın ve azmin karşısında yenik düşmüştür. O öyle bir ruhtur ki çocuklar, ben esir yaşamaktansa özgür ölmeyi yeğlerim diyen insanların ruhudur.
Davaları büyüktü, vatan davasıydı çünkü…
Şimdi soruyum sizlere vatan demek, ne demek? Şu anda üzerine bastığınız kara toprak mı? Yada sınıflarınız da sınırları haritalara çizilmiş her gün gördüğünüz coğrafya parçası mı?
Ben diyorum ki değil.. Birileri bizden önce giden birileri, O coğrafya parçasını vatan yaptılar. Coğrafya parçası başka bir şeydir ama toprak kanla yoğrulmuşsa ve canla ödenmişse bedeli, artık adı vatandır.
Ben diyorum ki vatan özgürlük, hürriyet vatan, her gün eve gidiyorsunuz, buradan çıkıyorsunuz özgürce çantanız sırtınızda bir taşa vuruyorsunuz ayağınızı, ıslık çalıyorsunuz belki... Şakalaşıyorsunuz arkadaşlarınızla…
Kimse önünüze çıkıp “Dur yürüme bu yoldan” demiyor. Sonra evinize varıyorsunuz ne rahat, en özgür en huzurlu olduğunuz yer, başımı sokacak bir evim olsun başka bir şey istemem. Ben de diyorum ki vatanımın, evimin evidir vatan. Ben özgürlük istiyorum, bu bayrağın altında konuşuyorsam, şu an ve hepiniz ciğerlerinize şu an bu nefesi çekiyorsanız bir bir, unutmayın gençler birileri nefesini kaybettiği için biz bu özgürlüğü yaşıyoruz ve o yüzden ve o yüzden nerden geldiğinizi, ne yapmamız gerektiğini iyi bilmemiz gerekiyor.
Ve döndüler diyorum.
Çanakkale öyle bir yer ki, yokluk varlığı yenmiştir, maneviyat maddiyatı yenmiştir ve çocuklar özgürlük sömürgeyi yenmiştir. Esaretin zincirini kırmıştır.
Ve o gidinler, o yüz binler, canlarını hiç düşünmeden bu toprağa veren yüz binler için yüce Allah diyor ki “Onlara ölü demeyiniz onlar diridirler.”
Ve ben diyorum ki şu an bizi izliyor ve buradalar, yanımızdalar.
Ve onların taşıdığı o asil ruh biliyorum ki gençler, bizim damarlarımızda...
Şu an o ruhun kıpırdanışlarını hissediyorum, onlara ölü demeyiniz.”
Ağlatan, yürek yakan bu konuşmanın öyle bir final sahnesi var ki, gurur duymamak mümkün değil.
Seval Öğretmenim haykırıyor; “Malazgirt şehitleri”, çocuklar haykırıyor “Burdaaaa”.
Seval Öğretmenim haykırıyor; “Çanakkale şehitleri”, çocuklarlar hep birlikte haykırıyor “Burdaaaa”.
Seval Öğretmenim yine haykırıyor; “Sakarya şehitleri”, çocuklar da haykırıyor gözleri yaşlı “Burdaaaaa”.
Seval Öğretmenim haykırıyor; “Kıbrıs şehitleri”, çocuklar hep bir ağızdan “Burdaaaa” diyor. Seval Öğretmenim, kanayan yaramız hainlere karşı büyük mücadele için haykırıyor; “Güneydoğu şehitleri”, çocuklar bir kere daha hep birlikte sesleniyor “Burdaaaa”.
Seval Öğretmenim son kez haykırıyor; “Mustafa Kemal Atatürk”, çocuklar Yüce Önderlerine layık olarak, Çanakkale ruhu ile haykırıyor; “Burdaaaaa...”
Seval Öğretmenim; mekânları cennet olsun, hepsine selam olsun, ruhları şad olsun diyerek bu muhteşem konuşmasını tamamlıyor. Ne mutlu o Türk kızına, ne mutlu Seval Öğretmenimi yetiştirenlere...
TÜRK ÖĞRETMENLERİ' NE
Bazen ölüler yurdu korur, bazı da sağlar; Göz nuru karışmazsa şahadet kanı ağlar. Yoksulluğun ufkunda erirken bile mağrur, Sensin o hazin nûr, o derin nûr, o büyük nûr. Hoşnutsun, eğilmiş okuyorsun, yazıyorsun; Ey terli alın, ey güneşin öptüğü insan.
Şöhret aramaz, şân aramaz, nâm aramazsın; Cemiyetin omzunda da yokmuş kadar azsın. İlmin sesi haykırmaz: İlim şarlatan olmaz, Sessiz de seven yoksa vatanlar vatan olmaz. Sen yurdunu haykırmayarak gizli seversin, Kalmışsa eğer, ömrümü Rabbim sana versin...
|