Ezberci eğitim” kavramının içi zaman zaman çok yanlış doldurulmakta; en azından genelde “eğitimde ezbere yer vermek”le karıştırılmaktadır. Hemen belirtelim ki, ezberci eğitim, ezbere yer veren eğitim değil; ezberle(t)meyi nihai amaç sayan eğitimdir. Belli bilgilerin hafızaya yüklenmesi, akılda tutulması, bellenmesi anlamında ezber, her tür eğitimde yer almaktadır, alacaktır da. Ezbere hiç yer vermeyen eğitim yoktur. Konudan konuya bunun dozu artar veya eksilir. Söz gelimi, bir dil öğretiminde, bir çarpım tablosunun öğretiminde vb. ezberin olmaması mümkün mü?
Önemli olan, eğitimde hiç ezbere yer vermemek değil, bunu zaruret miktarıyla sınırlamak, ezber(letmey)i eğitimde nihai amaç olarak asla görmemek, aksine onu diğer anlamlı öğrenmeler için bir atlama taşı, bir alt basamak olarak kabul etmektir. Bellenen bu bilgiler arasında bağlar kurularak, bunlar sorgulanacak, anlamlandırılacak, birtakım zihinsel işlemelerden geçirilerek yeni bilgiler üretilecek ve bu anlamlandırılmış bilgiler yeniden örgütlenerek sistemleştirilecektir. Böylece ezber bilgiler, daha üst basamaklardaki öğrenmelerin gerçekleştirilmesine vesile kılınacaktır. Aksi takdirde, ezberlenen bilgiler, sahibine yük olmaktan başka bir işe yaramaz.
Bilgi anlayışı, ezberci din eğitimi sürecinde yer alan unsurları belirleyici role sahiptir. Bu bilgi algısı, kabul edilen bilgilerin âdeta mutlak doğruluğunu öngörmektedir. Yani, bilgiye dogmatik bir yaklaşım söz konusudur. Bu yaklaşım, değişmeyen vahy ile onun yorumu arasındaki farkı kavrayamama, ikisini özdeşleştirme/aynileştirme sonucuna götürebilmektedir.
Ezberci eğitim için önemli olan, doğru kabul edilmiş bilgilerdir. Eğitimle yapılması gereken şey, bu doğruluğundan şüphe edilmeyen bilgilerin, üzerinde başka tasarruflarda bulunmaksızın aktarılması, öğrencinin belleğine depolanmasıdır. Bu yapıldığında, bireyin eğitilmiş olacağı sanılmaktadır.
Öğretmen/hoca, bu bilgilerin temel kaynağı olması nedeniyle, din eğitim/öğretiminin merkezine yerleştirilmiştir. Yürütülen ezberci din eğitimi, söz konusu bilgilerin sahibi öğretmenin takririne, bilgi aktarımına dayalıdır. Öğretmen ne kadar çok bilgi aktarırsa o kadar öğreticilik görevini iyi yaptığı düşünülmektedir.
Ezberci din eğitiminde önemli olan konu ve ona ilişkin bilgi(ler) ile onların başlıca kaynağı olan öğretmen öne çıkarılmakta; ama bu bilgilerin, eğitimin asıl unsuru olan öğrencinin kapasitesiyle, hayatıyla, sorunlarıyla, ihtiyaçlarıyla ilgisi pek hesaba katılmamaktadır. Böylesi din öğretiminin, insanın gelişim çizgisine uygun yöntem, muhteva ve araç gereçlerle düzenlenerek insanın vahyi anlamasını kılavuzlama/sağlama düşüncesi yoktur. Bilgilerin/konunun, öğrenciye, yani onun kapasitesine, hayatına ve sorunlarına uygun hale getirilerek öğretime konu edilmesi yerine, öğrencinin konuya/mevcut hazır bilgilere uygun hale ge(tiri)lmesi beklenmekte/gerekli görülmektedir.
Üstelik, konuya ve onunla ilgili bilgiye odaklanan ezberci din eğitiminde öğretmenin, öğretmek/eğitmek için özel bir formasyona sahip olmasının zaruri olduğu düşünülmez. Öğretilmesi öngörülen konuya ilişkin bilgilere şöyle veya böyle sahip olan herkesin öğretebileceği kanaati hakimdir. Din öğretenler, öğretilecek muhtevaya odaklandıklarından dolayı, konu hakkındaki bilgilerini daha bir zenginleştirmeye yönelik kafa yorsalar bile onun öğrenciye nasıl kazandırılacağı konusunu düşünmeye pek ihtiyaç duymamaktadırlar.
Öğretmenin kesinkes güvenilir bilgi kaynağı sayılması, sunduğu bilgilerin sorgulanmadan, olduğu gibi bellenmesinin gerekliliği ve yeterliliği sonucunu doğurmaktadır. Öğreticinin benimsediği ders kitap(lar)ı da aynı şekilde algılanmaktadır. Bu bilgi algısı, dinî bilginin yoruma dayanan kısmının, kültürel boyutunun zamanla yenilenmesini köstekleyicidir. (Bk. Aydın, Eylül, 2009)
Ezberci eğitim anlayışına göre, sunulan hazır bilgiler mutlak, değişmez doğrular olarak kabul edildiğinden, belirlenen bilgilerin aynen ezberlenmesi, nihai amaçtır. Öğrenciye düşen görev, kendisine aktarılan ve doğruluklarından hiç kuşku duymaması gereken bu bilgileri olduğu gibi ezberleyip depolamak; istendiğinde onları aynen tekrarlamaktır. Sunulan bilgileri anlamlandırmak amacıyla sorgulamaya, irdelemeye, araştırmaya, yeni bilgiler üretmeye ihtiyaç duyulmaz. Öğrenci bunu gerçekleştirdiği oranda başarılı sayılmaktadır. Öğrenci gerekli notu/belgeyi aldıktan sonra unutmak üzere bilgileri ezberlemekte; onları kullanmayı, onları kullanarak yenilerini üretmeyi bilmemekte, hatta düşün(e)memektedir.
Ezberci eğitimin bilgileri empoze edici üslubu, bireyin zihnini baskı altına alıp kalıplaştırmaktadır. Bu süreçte sunulan bilgilerin mutlak doğru oldukları kanaatinin telkin edilmesi nedeniyle öğrenci o bilgileri, doğruluklarını sorgulamaksızın, şeklini alması gereken kalıplar olarak algılamaktadır.
Ezberci din eğitiminde öğrenme-öğretme sürecine öğrencinin aktif katılımı sağlan(a)mamakta; öğrenci, sunulan bilgileri pasif kabullenici konumda tutulmaktadır. Âdeta öğrenci, bilgileri kullanarak kendi varlığını geliştiren özne değil de, deyim yerindeyse, bilgilerin kullanıldığı/ kalıplandığı nesne konumundadır.
Böyle bir din eğitiminden geçen kişi, kendini öğrenme eyleminin öznesi olarak görmediğinden dolayı “öğrenme”yi bilmez/beceremez. Bu nedenle, gerçekte ihtiyacı olan bilgi ve becerileri öğrenme eğilimini/yeteneğini de kaybeder; sadece başkalarının kendisi için uygun gördüklerinin kendisine öğretilmesini bekler. Haliyle, öğrenme merakı, arzusu da güdükleşir.
Kendisine yüklenen dinî bilgileri istendiğinde hatırlayıp tekrarlaması istenen öğrenci, dinin öğretilerini ezberler, ama onları anlamlandırarak içselleştiremez. Dinî bilgileri hiç sorgulamadan, anlamlandırmadan öğrencinin kabullenmesi, dinî değerlerin/doğruların onun tarafından tam anlaşılmasını, onların zenginliklerinin ve işlevlerinin kavranmasını engellemektedir. Haliyle öğrenci bu bilgileri, hayatında kullanabileceği somutluğa dönüştürememekte; sonuçta özellikle ahlaki değerler işlevsizleşmektedir.
Ezberci eğitim, bireyi özgürleştirmek yerine esir alır, köleleştirir, robotlaştırır. Çünkü onun kendi değerlerini oluşturarak dürtülerinin ve çevrenin esaretinden kurtulmasının önünü tıkamaktadır. Ahlaken özgürleşemeyen bu birey, kumandası kimin elinde olursa, ona göre davranır. Onun tutum ve davranışlarını tamamen dış şartlar (dıştan gelecek ödüller, cezalar), kumandasını kullanan çevresi belirler. Böyle birinin, nerede nasıl davranacağı belli olmaz. Çünkü onun nasıl davranacağını kendisi değil, içinde bulunduğu çevre şartları belirlemektedir.
Böylesi ezbercilik, eğitim sürecini hayattan yalıtılmış derslere dönüştürdüğünden dolayı, dinî bilgilerin kullanılabilirlik niteliği alabildiğine azalmaktadır. Bu da, bireyi uygula(ya)madığı bilgilerin hamalına dönüştürmektedir. Nitekim toplumumuzda, “biliyor, ama yapmıyor” sözü dile pelesenk edilmiştir. Kur’an’ın benzetmesiyle ifade edecek olursak, böyle biri, “kitap taşıyan eşek” (Cum’a, 5) durumuna düşmektedir. Bu noktada Montaigne’in sözünü hatırlamakta yarar var: “Bir şeyi ezberlemek, bilmek demek değildir.”
Ezberci eğitimdeki bu dinî bilgi algısı, öğrencide vahyin farklı yorumlarına karşı acımasız biçimde dışlayıcı, ötekileştirici, aforoz edici tutumun oluşmasına yol açmaktadır. (Aydın, Ekim-2009) Daha beteri, kaynağa duyulan güven nedeniyle kendisine yüklenen bilgiler konusunda hiç kuşkulanmayan böylesi kişileri, güven oluşturmak şartıyla, hayatta her şeye yönlendirmek/koşullandırmak ve kullanmak mümkündür.
Öğretmen merkezli, dolayısıyla bilgi aktarımına dayalı ezberci öğretimde, sunulan hazır bilgilerin olduğu gibi ulaştırılması/yüklenilmesi ve kalıcılığı sorunludur. Ezberci anlayışın ürünü olarak ortaya çıkan, “bilginin kaynağına güven varsa onun söylediklerini mutlak kabul, güvenilmiyorsa mutlak red” yaklaşımı, bilgilerin alımını ve anlamlandırılmasını kösteklemektedir. Dinlenilen bilgilerin aynen iletilmesinde tam başarı sağlamak çok zor olduğu gibi bu yolla kazanılan bilgilerin hatırlanma oranı da son derece düşüktür (%10).
Ezberci din eğitimi faaliyetleri, hem insan gerçeği ve eğitim gerçeği ile hem de hayat ve varlık gerçeği ile pek örtüşmediğinden, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılama niteliği çok zayıftır. İhtiyaçları karşılama düzeyi çok düşük olduğundan dolayı, muhataplarınca sevilmemekte, talep edilmemektedir. Haliyle, din eğitimiyle, sempati beklenirken ilgili tarafların antipatisiyle karşılaşılabilmektedir. Öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyine, beklentilerine sorunlarına, ihtiyaçlarına rağmen düzenlenip uygulanan bu eğitim, öğrenciye göre olmadığından dolayı haz verici değil bıktırıcıdır, çekici değil iticidir, rahatlatıcı değil sıkıcıdır.
Tekrar tekrar ilmin, irfanın, bilginin, sürekli aklı kullanmanın önemine vurgu yapan, sorgulamanın gerekliliğine atıfta bulunan, varlık üzerinde, indirilen ayetler üzerinde daima düşünmeyi tavsiye eden, imanı kişinin özgür seçimiyle gerçekleşen bir karar olarak gören, dinde her tür zorlamayı yasaklayan, mümin insanın ahlaklı görünmesini değil de ahlaklı olmasını amaçlayan Kur’an’ın, birtakım bilgilere körü körüne bağlanmayı öngören ezberci eğitim anlayışına onay vereceği düşünülebilir mi? Allah adına hiç kimsenin konuşamayacağı ilkesini koyup, ayetlere ilişkin her yorumun sorgulanabileceğini, hiçbir içtihadın bir başka içtihadın yolunu tıkamayacağını ve içtihadında hata yapanın bile ödüllendirileceğini, Kur’an’ı anlamada aklın kullanımını öngören İslam’la ezberci eğitimi yan yana getirmek gerçekten utanç vericidir.
Günümüzde her şey hızla değişmekte, buna bağlı olarak hızla üretilen bilgi çabucak tüketilmekte, mevcut bilgiler kısa bir süre sonra geçersiz kalmakta, yenilerinin üretilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu şartlarda sürekli hazır bilgi sunarak bireylere katkı sağlamak mümkün değildir. Onun için ezberci eğitim yerine, anlamlı öğrenmenin gerçekleştirilmesine yönelik bir eğitim yaklaşımının benimsenmesi, düşünmenin/sorgulamanın önünün açılması gerekmektedir. Bireylere bilgi ezberletmek yerine, öğrenmeyi öğretmek durumundayız. Ancak bu sayede birey, mevcut bilgileri kullanarak yeni durumlar/ihtiyaçlar için gerekli bilgileri kendi kendine üretebilir. Sürekli yeni, farklı sorunlarla karşılaşan birey, böyle bir donanımla sorunlarına çözüm üretip onların üstesinden gelebilir. Böyle bir din eğitimi, bireyin kendi dindarlığını oluşturup ona sahip çıkmasına imkan sağlayabilir.
Konfiçyüs’ün dediği gibi, “Düşünmeden öğrenmek, kaybedilmiş çabadır.” Bu durum, din eğitimi için de aynen geçerlidir.