Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir.” (Rum, 54) ayet-i kerimesiyle çocukluktan yaşlılığa insan hayatının merhalelerine işaret edilerek, güçsüzlük ve yaşlılığın kaçınılmaz bir süreç olduğu belirtilmiştir. Şüphesiz hayatın böyle farklı merhalelerden oluşmasında pek çok hikmetler vardır. Hayatın son evresi olan ve Kur’an’ın “erzeli’l-umur” (ömrün en zor/en güç çağı) (Nahl, 70) adını verdiği yaşlılık dönemi, fiziki olarak güçsüzlük dönemi olsa da, ömür boyu elde edilen bilgi ve tecrübelerin ışığında bir muhasebe ve olgunluk dönemi olması bakımından önemli bir evredir. Dünya hayatının geri döndürülemez akışı, kulun sürekli olarak bir muhasebe bilincine sahip olmasını gerektirmektedir. Yaşlılık dönemi, insanın o zamana kadar farklı yönlere çevirdiği ilgisini tekrar kendisine çevirmesi ve gönül dünyasını daha da zenginleştirmesi için önemli bir fırsattır. Derin bir muhasebe bilinci elde etme imkânına sahip olan yaşlılar, gerek söz ve davranışlarına yansıyan olgunlukları, gerekse bu döneme kadar elde etmiş oldukları bilgi ve tecrübe birikimleri ile diğer insanların güvenine mazhar olurlar. Bu açıdan yaşlılar, hayat tecrübeleri sayesinde gençlerin yükünü hafifleten, hayatın anlamına dair onları bilgilendiren ve yönlendiren bir rehber konumundadırlar. Yaşlılarımız aynı zamanda geçmiş ile gelecek arasında köprü vazifesi gören, dinî değerlerimizi ve kültürel mirasımızı bugüne taşıyan değerlerimizdir. Yüce dinimiz, insana saygı ve sevgiyi temel ahlaki görevlerimiz arasında zikretmiş, büyüklere karşı sergileyeceğimiz davranışlar konusunda önemli tavsiye ve uyarılarda bulunmuştur. Bu doğrultuda bütün yaşlılara karşı şefkat ve hürmet vazifemiz olmakla birlikte, anne babamıza göstermemiz gereken saygı ve merhametin ayrı bir önemi vardır. Nitekim Yüce Allah: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve ana-babanıza iyi davranmanızı kesin şekilde emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara ‘öf’ bile deme…” (İsrâ, 23-24) buyurmaktadır. Rahmet ve şefkat peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.) de bize, insanlara karşı daima merhametli, güler yüzlü, yardım sever olmayı öğütlemiş, "Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir." (Tirmizi, Birr, 15) buyurarak küçükleri koruyup onlara merhamet etmekle büyüklere saygı göstermenin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu belirtmiştir. Doğumla başlayan ve ölümle sona eren hayat yolculuğu her canlı için mukadder bir süreçtir. Bu açıdan her bir çocukta kendi çocukluğumuzu, her bir yaşlıda ise kendi yaşlılığımızı görmemiz gerekir. Unutmayalım ki; bugün anne-babalarımızın ve yaşlılarımızın bizden beklediği, yaşlandığımızda bizim çocuklarımızdan bekleyeceğimiz şeylerden daha fazlası değildir.
|