Yüce Allah’ın yeryüzünde ‘halife’ olarak yarattığı insanoğlu, toplum içerisinde belli düzen ve kurallara bağlı olarak yaşar. Her toplumda, aralarında bazı farklılıklar bulunsa da, o toplum fertlerinin riayet ettikleri ve önemsedikleri bir kısmı yazılı, çoğu da yazılı olmayan ve nesilden nesile âdet ve gelenek olarak aktarılan davranış kuralları vardır. Toplumumuzda ‘adab-ı muaşeret’ olarak da bilinen edep (görgü) kuralları böyledir. Utanma duygusu insana hastır. Edep, davranış biçimlerini veya davranışlarındaki ölçüyü tanımlayan değerler bütünü, insanı utandıracak şeylerden koruyan sağlam bir irade ve vicdan duygusudur. ‹nsanlığa rehber olarak gönderilmiş olan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, baştan sona bir ilahî edep öğretisidir. Bir Müslüman için edep, “Her nerede olursanız olun, O (Allah) sizinle beraberdir…” (Hadîd, 4.) ayeti kerimesinin işaret ettiği bir bilinç ve farkındalık içinde yaşamaktır. “Muhakkak ki görgü ve nezaket her nerede olursa orayı güzelleştirir, her nereden uzaklaşırsa orası da çirkinleşir” (Tirmizi, Birr, 47.) buyuran Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de edebi, yaşayarak öğreten bir rehber ve bir muallimdir. Sosyal çevre içinde huzur ve güveni oluşturabilmemiz, hayatın getirdiği yükü hafifletip mutlu olabilmemiz ve hayatımızı insani bir çizgide sürdürebilmemiz için bütün söz ve davranışlarımızın edep ölçüleri içinde ve nezaket çerçevesinde olması gerekir. Aksi takdirde nezaket, hoşgörü, sevgi ve saygıdan uzak kaba ve kırıcı davranışlar ağı bizi kuşatır ve hayatımızı zehir etmeye başlar. Bunun için Yüce Dinimiz ‹slam, temizlik, giyim, kuşam, konuşma, selamlaşma, ziyaret, davet, komşuluk ilişkileri dahil gündelik hayatımızla ilgili olarak birtakım edep ölçüleri getirmiş, huzur, sevgi ve saygı içinde yaşamamıza imkân sunmuştur. ‹badetlerde bile nezaket kurallarının gözetilmesi dinimizin emridir. Zekât ve sadakalarda yoksulu incitmek, onurunu zedelemek gibi nezaketsiz tavırların, ibadetin boşa gitmesine neden olacağı Yüce kitabımız Kur’an’da “...başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın...” (Bakara, 264.) ayetiyle ifade edilmektedir. Ahlaki erdemler dindarlığın olgunluk safhasıdır. ‹man’la başlayan Müslümanlığımız, Allah’ın emir ve yasaklarına uymakla (‹slam) gelişir ve güçlenir, ahlak (insan) ile kemale erer. Öyle ki, olgun bir Müslüman, elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği, kendisi için istediği her şeyi yanı başındaki kardeşi için de gönülden arzulayabilen kimse olur. Kur’an-ı Kerim, Müslüman’ı tarif ederken “…Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler… Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.” (Mü’minûn, 3-8.) ayetleriyle, konuştuğunda doğruyu söyleyen, söylediklerini hayatında tatbik eden, çevresindeki insanlarca ‘emin’ olarak bilinen kişi profili ortaya koymaktadır. Edep ve görgü kuralları, ilk olarak aileden, daha sonra da yakın çevreden öğrenilmektedir. Bu anlamda sosyal ve kültürel değerlerimizin nesilden nesile aktarılmasında ailenin önemli fonksiyonu vardır. Aile içerisinde özellikle eşler, çocuklarına örnek olduklarının bilincinde olarak tavırlarına dikkat etmek, görgü ve nezaket kurallarını öncelikli olarak aile ortamında yaşatmak zorundadır. Aynı adab-ı muaşereti, nezaketi ve duyarlı davranışı okulda, sokakta, iş yerinde, günlük hayatımızın her safhasında ve herkese karşı gösterebilirsek, ahlaki erdemleri yakalamış, dindarlığımızı olgunlaştırmış oluruz.
|